“İğdelerin keskin, bunaltıcı bir kokusu vardır. An takya bahçelerindeki baygın kokuları aratmaz insana. Dallar arasında gizlenmiş görünmeyen dudakların üflediği altın tozları gibi yüzümüze ser pilir, gözümüzü gönlümüzü doldurur...’’ İnsan bu düş içinde zamanı unutur. İğde dallarından birini koparmış kokluyorsunuz; ama farkında mısınız? Kulağımıza uzaktan tatlı tatlı çıngırak sesleri gelir. Az önce yürüdüğümüz yollardan bir kervan geçer. Katırları, develeri, gül denkleriyle, ağır kumaşlar la, ipek halılarla mı gelir? Bu kervan, Hazar kıyılarından, Kaşmirden, Buhara’dan mı gelir? Bir zaman kıtalar arası yollardan biri buralardan da bir kol vermiş. Bu çıngırak sesleri sanki o çağdan gelir. Ama niçin bu kadar gecikmiş? Ta bu geceye kalmıştır?
Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır basmaktadır?