Şiir yazmak sanattır. Kendi estetik yapısı içinde bahçesinin çitlerini geren bir sanat. Yazılmış bir şiirin okuru olmak da bu sanatın yakınında duran ama kendisi olmayan başka bir sanattır. Belki yan bahçedir, belki de çitin yanından geçen patika yol. Şiir okurlarını, sanatçı payesiyle selamlıyorum.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?
Türk edebiyatında roman, toplumsal sorunları tartışmak amacıyla kaleme alındığı için, bu romanlar üzerine yapılan incelemelerde de romanın tekniğinden çok, içeriği dikkate alınmış,·"nasıl" yazıldığı değil "ne" söylediği önemsenmiştir. İçerik Türk romanı için öylesine belirleyici olmuştur ki eleştirilerinde iki ucu dengelemeye çalışan Berna Moran bile romanımızın, içeriğine yaslanmadan okunamayacağı kanısına varmıştır.
Bu parçada Türk romanıyla ilgili anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Kleber Haedens, "Şiir tanımlansaydı, yüz türlü değil; bin türlü tanımı olurdu onun." diyor. Gerçekten de şiir hakkında yapılmış sayısız tanım, onu bu sözünde haklı çıkarıyor. Farabi, şiirde iki temel ögeden söz eder: Sözcükler ve onların bir araya getirilişindeki esas. Valery: "Şiir, sesle anlamın birleşmesidir." der. Platon, şiirin büyülü bir söz olduğunu düşünür. Mallarme'nin bu konudaki görüşü ise, şiirin fikirlerle değil, kelimelerle yazıldığıdır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Bir TV kanalında ayrılıkları sonlandıran bir program yayınlanıyor. Bu programı izleyenler, herhalde çoğunluktadır. Aslında acıklı sahneleri izlemeyi pek sevrnem ama, ben de bu ilgi çekici televizyon yapımına kayıtsız kalarnıyorum doğrusu. Hayatın kendisini getiriyor ekrana da ondan. Aşk, sevgi, aile kavramı etrafında yoğunlaşan kesitlerde yaşanmış, parçalanmış birliktelikleri, pişmanlıkları, af dileyişleri, sevgi sözcüklerini, hataların itiraflarını izliyoruz...
Bu parçanın yazarının sözünü ettiği TV programını izlemesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
"Dili anlamamak" mazeretine sığınılıp müfredat değiştirilmeye, anlaşılmayan yazar ve şairler ikinci plana atılmaya kalkıldığında, karşımıza hiç de arzu etmediğimiz sonuçlar çıkabilecek. Bu "müfredat dışı bırakma"nın bir sınırı da yok açıkçası. işin gerçeği, son derece ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Fedakarlık ede ede, "gençler anlamıyor" gibi masum (!) bir gerekçenin ardına sığına sığına Türkçe'yi bir hayli daraltmış, artık temel eserlerden bile vazgeçebilecek bir kerteye gelmiş bulunuyoruz.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?
Dil eğitimi ile ilgilenen birçok uzmana göre dil becerileri içinde en zor gelişeni yazma becerisidir. Yazma becerisinin zaman alan, düşünmeyi gerektiren, dilin kurallarına uyulması zorunluluğunu gözeten planlı bir süreç olduğu belirtilmektedir. Elbette herkes büyük yazar olamaz ama doğru yazma becerisini kazanabilir. Kişi, yazma yeteneğine sahip bir şekilde dünyaya gelmez. Bu, doğrudan doğruya eğitimle elde edilen bir beceridir. Bu beceri, elverişli ortamda, uygulama ve denemelerle, özen ve çaba ile kazanılır.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılabilir?
Bir edebiyat dergisinin yayın yönetmeniyken, dergiye gelen kötü şiirlerin şairlerine, şiirlerinin kusurlarını belirterek, yayımlanmayacağını bildiren mektuplar yazıyordum. Bir iki ay sonra aynı şiirlerin başka bazı edebiyat dergilerinde yayımlandığını görünce çok şaşırdım. Çünkü bu şairler bire bir eleştiriden bile bir şey almayan kişilerdi. Ama asıl sorun, dergilerin seçici olmamasında; önüne geleni sayfalarına aktarmasındaydı. Oysa onlara yazdıklarının iyi şiir olmadığı, bir biçimde hissettirmeliydi. Bu yapılmadı ve bazı editörlerin iyi şiir için yaptıkları uyarılar, karşılıksız ve nafile bir uğraş olarak kaldı.
Bu parçada yazar, aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
Hangi televizyon kanalının kültür sanat programı var, merak ediyorum. Bir iki radyo programı, hepsi bu. Gazetelerdeki kültür sanat sayfalarının durumu ise içler acısı. Niteliksiz şiirler, yazılar... İnsanlar politika, spor ve güncel haberler kadar bu tür kültür sanat faaliyetlerden de haberdar olmak istiyor. Bir sanat haberi, kendine ne zaman bir spor haberi kadar yer bulursa, o zaman medya kültür ve sanat konusunda üzerine düşeni yapmış olacak.
(I) Sinema, hiçbir zaman tiyatronun yerini tutamaz. (II) Çünkü tiyatronun işlevi farklıdır. (II) Kökeni tarihin derinliklerindedir. (IV) Belki belli dönemlerde sinemaya göre seyircisi azalmış; zaman zaman krizler de geçirmiş olabilir. (V) Ama bütün bunlar, gerçeği değiştirmez.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın ana düşüncesi olmaya en uygundur?
Türkiye'de sanat alanında en önemli sorun eleştiri eksikliği. insanlar okuduklarında tepkilerini bir şekilde bana ulaştırabiliyorlar. Ama asıl ihtiyacımız olan şey bu değil. Doğru dürüst bir edebiyat eleştirisinin olması lazım. Şimdiye kadar yazdıklarımla ilgili okuduğum kayda değer eleştirilerin toplamı dört sayfayı geçmez. Halbuki, birileri bizim için birtakım şeyler yazacak, eksiklerimizi gösterecek ki daha iyisini yapabilelim.
Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?