Yazarlarımızın, romanlarını, oyunlarını ya da hikayelerini yazınsal bir dille yazma kaygısı içinde oldukları anlaşılıyor. Ne var ki onların yazınsal dilden anladıkları, genellikle edebiyat yapma oluyor. Oysa yazınsal dil, bir sözde açıkça söylenmeyen şeyin, o sözün kullanıldığı bağlamdan çıkarılabileceği ilkesiyle ortaklık taşır. Söylenmeyenin söylenenden çıkarılabilmesi, yazınsal söylemin temelidir. Dolayısıyla yazarlarımızın yazınsal dil konusunda doğru olmayan bir yolda yürüdükleri bir gerçektir.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?