Orman içinden vadiye ulaştığımda köknar ve sarıçamlarla bezeli, yeşil renkli harika bir-göl çıktı karşıma. Mor menekşeler, çiğdemler, sarılı, eflatunlu çuha çiçekleriyle kaplı her yer. Çiçeklerden yükselen kokular, etraftaki ormandan gelen reçine kokularına karışıp yayılıyor. Hala tepelerde erimeye direnen kar kütlelerinden süzülen suların şırıltısı" eşliğinde kuşlar en güzel şarkılarını söylüyor.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Uzaktan bakıldığında bir karınca ordusu sanki... Koca bir vadi, kavurucu bir sıcak... El arabalarıyla taşınan topraklar... Kimi dikkatli bir şekilde notlar alıyor, kimi minicik bir fırçayla, olabildiğince nazik, mozaikleri temizliyor. Bu kişiler antik şehirde araştırma yapan arkeologlar. İğneyle kuyu kazıyorlar adeta. Ama yüzlerinde hiçbir şikayet izi yok. Görünüşe bakılırsa tarihi, yerin altından kurtarma çalışmaları onları çok mutlu ediyor.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
Edebiyat bir çeşitlilik ve zenginlik sanatıdır. Aynı olayı, aynı kişileri, aynı yerleri farklı yönlerden ele alarak yorumlarımızı zenginleştirir. Yahya Kemal'i düşünün: Adalar'ı bir duygu diyarı olarak ele almış. Selim İleri, kendisiyle barışık olmayan insan tipini bir adada yaşatmış. Adalet Ağaoğlu ise dönem değişikliklerinin simgesi olarak görmüştür adaları.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
Avustralya'nın, gezegenin en yaşlı ve en iyi korunmuş yağmur ormanlarına sahip olan milli parkının kıyısındayız. Yerden metrelerce yüksekteki ağaç evler, Avustralya sakinlerinin yaban hayatına düşkün olduğunu gösteriyor. Ormanların sık dokusu içindeki evlerde, tropikal bitki ve çiçek kokuları, nehrin şınltısı, kuş sesleri ve ağaçlar arasında gezinen rüzgarın sesi size eşlik ediyor. Evleri birbirine bağlayan patikaların bulunduğu tesiste, doğanın tadını çıkarabilmeniz için, ağaç evler boydan boya camla kaplanmış. Evlerin tamamında, hamakta uzanabilme imkanı bulunuyor.
Bu parçanın anlatımı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Güneş doğuda ağır ağır yükseliyor. Cudi'nin eteklerinde Cizre'nin sabahını selamlıyorum. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola koyulmuş bir at arabası, nal seslerinin unuttuğum tınısını bana hatırlatarak ilerliyor. Tereddüt etmeden at arabasını durdurup, kırık tahtalar arasında kendime yer ediniyorum. Atlar hızlanıyor, nal sesleri çoğalıyor, tarifsiz sevinçlere boğuluyorum. Sanki bu yolculuk sonsuza değin sürecek; at arabasını süren çocuklar, yol aldıkça hızlanan atlar ve ben o sonsuzluğun içinde kaybolacağız.
Derinlemesine incelemeden edinilen bilgiler bazen Çok büyük yanlışlara yol açıyor. Bir yanda televizyondaki sağlık programlarına telefonla katılan izleyicilere doktorlarca tedavi yöntemleri ·öneriliyor. Öte yanda gazete sayfalarında sorunlu okurlara psikolojik terapiler uygulanıyor. Kendi hastalığına iyi gelen bir ilacı arkadaşına ilaç firması temsilcisiymiş gibi önerenler, bunların yanında çok masum kalıyor. Kulaktan dolma bilgilerle yönlendirilen insanlar da yanlış ilaçlar alıyor, yanlış tedaviler uyguluyorlar. Sonuçta da daha güç problemlerle karşılaşıyor insanlar.
Yazar, bu parçanın ilk cümlesindeki savını inandırıcı kılmak için aşağıdakilerden hangisine özellikle başvurmuştur?
Kış İstanbul'a griliği ile yüklenmiş. Güneş, Balat'ın eski sokaklarında, ansızın çıkıp gelen .eski bir dost sıcaklığıyla bulutları aralayıp öylesine bir görünüyor. Gökyüzü iyiden iyiye içine kapanmış. Etrafta sessizce ağlar gibi çiseleyen yağmurla birlikte bir garip rüzgara sarınmış hüzünle geziniyor. Sokakta eksilmeyen kızarmış balık ve yeni soyulmuş kuru soğan kokusu... Ve işte Balat... Bir zamanlar Altın Boynuz diye bilinen Haliç'in eteklerinde terk edilmiş bir semt...
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmamıştır?
Onu, mor dağlara yaslanmış bir tepeciğin eteğinde gördüm ilk kez. Zeytin ağaçlarının boz yeşilinin, yeni çiçeklenmiş bademlerin bahar şenliğine karıştığı; çiğdemlerle sarı çiçeklerin, ılık rüzgarla sarmaş dolaş olduğu bir gündü. Bir taşın üstüne oturmuş etrafı seyrediyordum ki şans ederek gökyüzünden çıkageldi. Yaklaştı ve yanıbaşıma kondu. O ne güzel bir kelebekti! İncecik beline yüklediği kadife tüylü, güzelim kanatlarını iyice yaydı ve beni eşsiz bir işlemeyle baş başa. bıraktı.
Birden o sokağa sapıvermiştim. İki adım atar atmaz durakladım. Ben bu semtin insanıyım, burada doğdum, büyüdüm. Ömrüm bu sokak aralarında geçti; ama şaşılacak şey, artık buralarda bir yabancı gibiydim. Hava serinlemişti, evlerin pencerelerine ince ince yağmur damlaları düşüyordu; bir apartmanın balkonunda çamaşırları unutmuşlardı. Sıra sıra evlerin arasında biraz daha yürüdüm. Durup biraz dinlenmek istedim. Başımı kaldırınca çocukluğumun geçtiği o ufacık ahşap evi gördüm.