(I) Bütün zengin diller gibi Türkçenin zenginliği de onun kullanılmasına bağlıdır. (II) Dilin, yazılı ve sözlü olmak üzere İki boyutu vardır. (III) Bunlardan söze dayananları her türlü konuşma, ders, konferans gibi etkinlikleri içerir. (IV) Yazılı olanlarsa roman, öykü, deneme, mektup gibi türlerde dilin bütün olanaklarıyla kullanılmasını zorunlu kılar. (V) Öte yandan birçok yabancı ülkede Türkçe öğretimine yer verilmesi onun geniş bir coğrafyada konuşulduğunun göstergesidir de.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
(I) Hani çok sevilen insanlar vardır. (II) Bir kere, ben onlardan değilim; hatta soğuk, itici, hırçın, uzak durulması gereken biri olarak değerlendiriliyor olabilirim. (III) Ama en azından adalet, dürüstlük ve saygı yönünden yüksek puan aldığımı sanıyorum. (IV) Yanımda çalışanlar da bu yüzden bana saygıda kusur etmezler. (V) İnsanın adil davranabilmesi için önce sevilmemeyi göze alması gerekir. (VI) Adil olduğunuzda sizi kimileri sevmeyebilir ama bir süre sonra herkes size güvenir.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
Bir meyve bir yerde bu kadar meşhur olur da adına şenlikler düzenlenmez mi? İlçenin adını dünyaya duyuran, üreticisini kalkındıran kirazı, burada festivallerle taçlandırmamak olur mu hiç? Elbette hayır. Nitekim ilçede ilk kez 18 Haziran 1984 tarihinde kiraz şenlikleri düzenlendi. O zamanlar bir gün süren ve yalnızca konserden ibaret olan şenlik, bugün bir haftaya yayılmış durumda. Çevre ilçe, kasaba ve köylerden yüzlerce kişinin ilgi gösterdiği festival kapsamında, ünlü sanatçılar konser verirken, çeşitli spor yarışmaları yapılıyor. Çocuklar ise kendileri için hazırlanan dev şişme oyun parkında eğlenceli anlar yaşıyor.
Bu parçada, sözü edilen festivalle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmiştir?
Eğer şöhretliyseniz, “Sen herkese aitsin. Gülü seven dikenine katlanır.” diyorlar. Ama bana göre öyle şey olmaz. “Ünlü olmanın bir bedeli vardır.” sözünü kim söylemiş bilmiyorum ama kesinlikle aynı fikirde değilim. Yıllarca kendine, kimliğine, duruşuna özen gösteren bir insana, binleri gelip de “kılıç sallarsa” buna kayıtsız mı kalacağım? Ne suç işledim ki ömür boyu göz hapsinde olmak gibi bir bedel ödüyorum? Böyle düşündüğüm için sanat yaşamımda da özel yaşamımda da başından beri aynı tutumu sürdürmeye çalışıyorum.
Bu sözleri söyleyen kişi neden yakınmaktadır?
Sıradan okuyucu, daha çok, zevk almak için okur. Yazanla bir alıp veremediği yoktur bu yüzden. • Düzeyli okuyucuysa yazarları kıskanmaya başlamış okuyucudur. Çünkü iyi metinlerle yüz yüze geldikçe ruhunda, yazar olma hevesi uyanır. Okuduğu metinler için “Bunu keşke ben yazabilseydim.” der. Bu gizli kıskançlığı yüzünden kendisine bir fikrin açık açık dayatılmasını da kaldıramaz. Yazar kim oluyordur da ona ahkam kesme hakkını buluyordur kendinde? Bu nedenle yazınsal yapıtlardaki düşünce, ancak gizli olursa düzeyli okuyucuya ulaşır.
Bu parçaya göre, düzeyli okuyucu aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
Itri, yapıtlarıyla bir çığır açmış, klasik Türk müziğinin kurucusu olmuştur. Ondan önceki bestecilerde, bir ölçüde de olsa Orta Doğu ve Yakın Doğu müziklerinin etkileri görülür. Onda ise bu etkiler bütünüyle silinmiş, klasik Türk müziği diye adlandırılan Osmanlı-Türk üslubu en belirgin çizgileriyle ortaya çıkmıştır. Klasik üsluba bağlı kalmış pek çok bestecide, az ya da çok onun etkisi vardır.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmıştır?
Şiirlerimdeki, doğayla ilgili ayrıntılar yaşamımdan izler taşıyor. Anadolu’daki küçük bir kasabada, doğanın kucağında bahçeli bir evde büyüdüm. Böceklerin seslerini tanıyan, ağaçlara tırmanan, meyveleri dalından koparan bir çocuktum. Dut ağacı sallamışlığım, dut yemişliğim çoktur örneğin. “Dutluk" şiirini bunların etkisiyle yazdım. Bir yazımın adı da “Ben Doğanın Okulundan Hiç Mezun Olmadım.” oldu. Orada doğanın kucağında kendimi duydum ben hep. Doğa ile şiirlerim arasında bir bağ kurdum.
Bu sözlerine göre şair aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?
“Eleştiridir kitapları yaşatan, okurlar değil.” der bir yazarımız. Kitapların kolayca unutulmaması için onlara ilişkin eleştirinin, dik başlı ve metinler arasında ilişki kurularak esere yeni boyutlar kazandıran nitelikte yazılması gerekir. Ayrıca dilde ve düşünüşte yeni açılımlar yakalayabilmeli eleştiriler. Belki de Eagleton’ın dediği gibi, “Eleştiriye modaya uygun yeni görevler icat etmek değil, ona geleneksel görevini anımsatmak” gerekli.
Bu parçada öne sürülen düşünce ile aşağıdakilerden hangisi anlamca örtüşür?
(I) Kimi yazınsal türler ikili özellik taşır. (II) Bunlar, hem başlı başına bir tür hem de bir anlatım biçimi olarak değerlendirilir. (III) Bunlardan biri olan mektup, dilin kullanımı yönünden bağımsız bir tür olduğu gibi, başka türlerin dokusu içinde bir anlatım biçimi olarak da kullanılabilir. (IV) Ancak bilinmelidir ki mektupta önemli olan, duygu ve düşüncelerdir. (V) Mektup biçiminde yazılmış romanlar, öyküler somut bir kanıtıdır bunun. (VI) Anı ve günlük için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
Yazı, bir düşüncenin, harflerden oluşan sözcükler aracılığıyla yazım kurallarına uygun olarak bir nesne üzerinde sunulmasıdır. (I) Konuşmaysa bir düşünceyi belirten sözcüklerin seslendirilmesi diye tanımlanabilir. (II) Konuşmada, anlatılmak isteneni el, kol ve yüz hareketleri, ses tonu destekler. (III) Sesin alçaltılıp yükseltilmesi, sese ezgi katılması konuşmayı etkili kılar. (IV) Yazıda kullandığımız noktalama işaretleri duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmeye, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmaya yarar. (V) Bu nedenle noktalama işaretlerinin nerede hangi amaçla kullanıldığını iyi bilmek gerekir.
Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine düşüncenin akışına göre “Bunlar yazıda noktalama işaretleriyle karşılanmaya çalışılır." cümlesi getirilebilir?